29 Ocak 2015 Perşembe

Kırılgan Denge

Son yirmi yılda küresel ekonomiye damgasını vuran en önemli gelişme, sanayileşmenin hızla yayılması sonucu ülkelerin üretim kapasitesinin toplam talebin çok üzerine çıkması olmuştur dersek  çok abartmış olmayız. Asya ülkelerinin başı çektiği üretim artışı ya da diğer deyişle arz fazlası dünyada mal ve hizmetlerin fiyat seviyesinin düşmesine ve dolayısıyla tüketicilerin alım gücünün artmasına neden olmuştur.  Faydalı deflasyon olarak nitelendirebileceğimiz bu durum tüketim harcamalarının artması yoluyla büyümeyi desteklemiş ve politika yapıcılar uzun süre artan kredi kullanımını görmezden gelmiştir. Ancak 2008 yılında ABD’de patlak veren finansal kriz, bu mutluluk tablosunu bir anda tersine çevirmiştir. Mali sektörü sarmalına alan kriz dalgası, varlık değerlerinin hızla düşmesine ve kredilerin durma noktasına gelmesine neden olunca tüketim harcamaları da bıçak gibi kesilmiştir.
Toplam talebin daralmaya başlaması, ekonomik aktivitenin yavaşlamasına ve likiditenin azalmasına neden olur. Nakit akışının daralması borçlu için kabus senaryosudur. Paranın maliyeti yükselir ve borçlar ödenemez hale gelir. Bu süreç durdurulamazsa ekonomik iflas kaçınılmazdır.
Başından beri bu durumun farkında olan FED yönetimi krizin derinleşmesini beklemeden varlık alımları yoluyla para musluklarını sonuna kadar açmıştır. Varlığa dayalı kredi sisteminde varlıkların değer kaybetmesini durduramazsanız, tıpkı nükleer santralde erimeye başlayan nükleer başlıklar gibi bir noktadan sonra geri dönülemez noktaya gelirsiniz. Ortaya çıkan tahrip korkunç olur. Ancak, FED’in altı yıl süren olağanüstü genişleme politikaları önce ekonominin stabilize olmasına sonra da ekonominin çarklarının tekrar dönmesini sağlamış görünüyor.
ABD ekonomisi kapalı bir ekonomi olsaydı bu hikaye burada biterdi. Ancak küresel ekonomi için hikaye daha yeni başlıyor. FED’in genişleme politikasına başlangıçta temkinli yaklaşan ve yirmi yıldan uzun süredir deflasyonla boğuşan Japonya, ABD’nin deflasyon sarmalından kurtuluş reçetesini uygulamaya karar vermesi başlangıçta sempati ile karşılansa da bugün küresel ekonominin kırılganlığını arttırmıştır. Japonya’nın tarihsel genişleme politikası, belki de önündeki başarılı örnek nedeniyle çok daha hızlı sonuç verdi. Japon halkı genişleme politikalarını çok çabuk benimsedi yatırım ve tüketim harcamaları hızla arttı. Daha bir yıl geçmeden Japon ekonomisinde mucize sayılabilecek büyüme ve enflasyon belirtileri görülmeye başladı.
Tam Japonlar da mutlu oldu diyecekken, Abenomik politikalarının bir yan etkisi Avrupa’yı rahatsız etmeye başladı. Genişleme politikaları tıpkı Dolar’da olduğu gibi Yen’in de hızla değer kaybetmesine neden olmuştu.
Dolar’ın değer kaybetmesi sürecinde zaten olumsuz etkilenmiş olan ve durgunluktan çıkamayan Avrupa ekonomisi bu son darbeyi kaldıramadı. Küresel ekonomide ABD, Japonya ya da Çin gibi büyük ölçekli ekonomilerin paralarının değer kaybetmesi bir yandan haksız rekabete diğer yandan da dolaylı olarak dünyaya deflasyon ihraç etmeleri anlamına gelir.
Normal zamanlarda belki de tolere edilebilecek bu durum resesyondan çıkamayan Avrupa ekonomisi için bardağı taşıran son damla oldu. Karar alma sürecindeki sıkıntılar nedeniyle, parasal genişleme konusunda cesur davranamayan  Avrupa Merkez Bankası (ECB) da sonunda % 2 lik enflasyonu hedefleyen ucu açık genişleme programını ilan etti. Genişlemenin miktarı ve süresi belli olmasına rağmen ucu açık dememizin nedeni % 2’ lik enflasyon hedefinin konmuş olmasından kaynaklanıyor.
ECB’nin kararı her ne kadar Avrupa ekonomisi için doğru bir karar olsa da sonuçları itibariyle ilan edilmemiş bir kur savaşı anlamına geliyor.  Üç büyük ekonominin iç dinamiklerini düzeltmek için uyguladığı politikalar, ekonomilerin geçişkenliği nedeniyle küresel ekonomik dinamikleri bozacak boyutta görünüyor.  FED’in uygulamaya koyduğu daraltıcı politikalar nedeniyle bir süredir değer kazanan ABD Doları, diğer iki ortağının genişletici politikalar uygulaması nedeniyle daha da değer kazanmıştır. Eğer FED ilan ettiği gibi faiz arttırma kararında ısrar ederse Dolar’ın daha da değer kazanması kaçınılmaz olur.
Güçlü Dolar’ın ABD ekonomisine getireceği yük ise önümüzdeki dönemde ABD ekonomisinin gücünü test edecektir. Üç büyük ekonominin uyguladığı asenkronize genişleme politikası önümüzdeki dönemde iyi yönetilemezse herşeyin en başa dönmesine yani yeni bir krizin tetiklenmesine neden olabilir.
Böyle bir ortamda yatırımcılara tavsiyemiz ani çekilmelere hazırlıklı olarak aşırı risk almaktan kaçınmaları, dolar cinsinden borçlanmamaları, borsalarda düşüş başlaması halinde pozisyon azaltmaları ve yeni alım yapmamaları yönünde olacaktır.