30 Nisan 2018 Pazartesi

Blokzincir tabanlı para sistemi

Blokzincir yöntemini yaratan beyinin dahi olarak tanımlanması için çok neden var. Bu nedenlerin arasında bir tanesi ise şapka çıkarılacak cinsten.
Kısaca açıklayalım... Gönüllü olarak blokzincir sistemine dâhil olan ve madenci adı verilen bilgisayarlar, emeklerinin karşılığında bir ödül alıyorlar. Blokzincir yönteminin yaratıcısı bu ödüle Bitcoin adını vermiştir.
Bitcoin olmasaydı belki de blokzincir yönteminden kimsenin haberi olmayacaktı. Bu teknolojiyi kim yarattıysa bunu tahmin etmiş olmalı ki blokzincir katılımcıları için bu dâhiyane ödül sistemini kurmayı da ihmal etmemiş. Peki, blokzincir yöntemini popüler yapan ve yaygınlaşmasına neden olan, hatta zaman zaman onunla karıştırılan Bitcoin nedir?
Bitcoin kısaca, blokzincir ekosisteminin değişim aracıdır, yani parasıdır. Merkez bankaları tarafından yaratılan paralarda olduğu gibi mal ve hizmet alım satımında kullanılabilir, biriktirilebilir yani saklanabilir. Bu paralardan farklı yanı ise, kullanılabilmesi için internete ihtiyaç duyması, şeffaf, kriptolu ve tek bir otoriteye bağımlı olmamasıdır. Yani gerçek anlamda özerk bir yapıya sahip olmasıdır.
Bitcoin konusunda en çok merak edilen konu ise bu parayı kimin nasıl bastığıdır. Madem ki merkezi bir otorite yok, Bitcoin'in yaratılmasına kim karar veriyor, emisyon miktarı nasıl belirleniyor?
Blokzincir ağına dahil olan bilgisayarlar, ya da diğer bir deyişle madenciler, kaydedilen veriler belirli bir boyuta ulaştığında (şu anda 1 Mb) yani bir blok oluştuğunda, bu bloğun kapatılıp "mühürlenmesi" için bir yarışa başlıyorlar. Bu yarışta o veri bloğuna ait kriptonun çözülerek yeni kriptonun oluşturulması gerekiyor (hash). Madenci bilgisayarlar ödülü kazanabilmek için, çözülmesi zor, tahmini imkansız bu şifreyi deneme yanılma yöntemiyle herkesten önce çözmek zorundalar. Tabi bunun için hem zaman hem de para (elektrik) harcıyorlar.
Sonunda şifreyi bulan ilk madenci diğerlerine durumu bildiriyor. Bu bilgi diğer katılımcıların en az yarıdan bir fazlası tarafından onaylandığı anda başarılı madenci Bitcoin yaratma hakkına sahip oluyor. Benzetmek gerekirse madenden altın çıkarmış oluyor. Bitcoin'in zaman zaman dijital altın olarak anılması bu benzerlikten kaynaklanıyor. Böylece bu zorlu çalışmanın karşılığında sistemde yeni Bitcoin yaratılıyor ve toplam emisyona dahil oluyor. Peki emisyon böyle artarsa sistemde enflasyona neden olmaz mı?
Sistemin yaratıcıları mevcut para sistemindeki bütün hastalıkları çözmeye kafayı takmış olmalı ki buna da bir çare bulmuş. Öncelikle, toplam emisyon 21 milyon adet Bitcoin ile sınırlandırılmış. Öyle ihtiyaç olduğunda trilyonlarca Bitcoin yaratmak mümkün değil. Bundan da önemlisi yeni Bitcoin yaratmanın gittikçe zorlaşması. Her Bitcoin yaratıldığında bir sonraki Bitcoin'i yaratmak için harcanması gereken işlem miktarı artıyor. Çünkü çözülmesi gereken şifre gittikçe zorlaşıyor, daha güçlü bilgisayarlara ve daha çok zamana ihtiyaç duyuluyor. Yani Bitcoin yaratmanın maliyeti artıyor. Eğer Bitcoin'in fiyatı bu maliyetin altındaysa o zaman yeni Bitcoin yaratmanın cazibesi de ortadan kalkıyor.
İlk Bitcoin'in yaratılmasının üzerinden 10 yıl geçti. Bugün bir çok Bitcoin türevi olduğu gibi, bilgisayar madenciliğine dayanan bir çok para birimi de mevcut. Ancak, Bitcoin örneğinden anlaşılacağı gibi, blokzincir tabanlı para sistemleri, merkez bankalarının uygulaması gereken ancak zaman zaman muhtelif nedenlerle uygula(ya)madıkları para politikalarını otomatik olarak devreye sokan yapılarıyla geleceğin para birimleri olmaya aday görünüyorlar.   

11 Nisan 2018 Çarşamba

Küreselleştiremediklerimizden misiniz?

Giyim kuşamın modası olduğu gibi, ekonomik doktrinlerin de bir modası var. Her iki modanın da nesnel temelleri, teknoloji ve gelir düzeyi ile yakından ilgili. Moda gelir geçer bir şey olduğu için, eğer hemen ayak uyduramazsanız, siz modayı benimsediğinizde belki de çoktan modası geçmiş olur.
Görünen o ki, küreselleşme akımının modası da son demlerini yaşıyor. Tam da biz küresel ekonomi olmaya heveslenmişken. Küreselleşmenin bir günde toptan çöpe atılması mümkün değil tabii, ancak bir dönüşümün başladığını anlamamız gerek. Peki, ABD merkezli Batı, yıllarca savunduğu, adına yüzlerce makale kitap yazılan bir doktrinden neden vazgeçer?
Küreselleşme akımının ortaya çıkışının, Batı ekonomik sisteminin yüksek üretim maliyetleri ve düşük verimlilik dönemine denk gelmesi tesadüf değildi. Sermayenin küresel açılımı olmasa ve üretim ucuz işgücü, ucuz girdi maliyetlerinin olduğu ülkelere kaymasa Batı ekonomik sistemi refah düzeyi bugünkü seviyelerde olamazdı. Çalışan kesimin gelirleri artmadığı halde arz yönlü küresel deflasyon sayesinde alım güçleri yükseldi.
Küreselleşme bu anlamda batı ekonomilerine yapısal dönüşüm için çok kıymetli zaman kazandırdı. Bu dönüşümün liderliğini bırakmayan ABD 60'lı yıllardan itibaren endüstriyel sanayi ürünlerindeki pazar hâkimiyetini diğer ülkelere terk ederken, üniversitelerinin kapısını ardına kadar yabancı öğrencilere açıp beyin göçünün merkezi haline geldi. Sanayi eğitim işbirliği konularında da önemli adımlar atıldı.
Bu dönüşüm, kısa sürede meyvelerini vermeye başladı. Yarı iletken teknolojisi, yazılım, bilgisayar gibi kavramlar hayatımıza yerleşmeye başladı.
Alman malı makineler, Japon malı arabalar ABD pazarında hâkimiyet sağladığında, Amerikan malı teknoloji ürünleri dünyaya yayılmaya başlamıştı bile. Bugün hayatımızın ayrılmaz parçası haline gelen yazılım ve donanım teknoloji şirketlerinin neredeyse tamamının ABD kökenli olması sanırım her şeyi anlatmaya yetiyor. Peki bu nasıl oldu?
Sanayinin üretim yapısı ile işgücünün eğitim seviyesinin doğrudan bağlantılı olduğunu çok net biliyoruz. Bırakın yeni teknoloji yaratmayı, herhangi bir makinayı kullanmak için bile eğitilmiş insan gücüne ihtiyaç var. Eğitim ile üretimin organik ilişkisini anlamayan, eğitimi sadece iyi statü iyi gelir için araç gören anlayışın hâkim olduğu az gelişmiş ülkeler, büyüme-daralma sarmalında debelenirken, gelişmiş ekonomiler dördüncü kuşak yapısal reformlarla 4. sanayi devrimine hazırlanıyorlardı.
Bu yüzyılın dinamikleri artık üretim için sermaye ya da işgücünü zorunlu kılmıyor. Üretim karanlık fabrikalarda akıllı makinalarla yapılabiliyor. İyi bir fikriniz varsa, kısa bir sürede birkaç milyar dolarlık sermaye toplayabiliyorsunuz. Kısacası, önümüzdeki 10 15 yıl içinde belki de daha kısa zamanda,  Batı'nın ne ucuz işgücüne ne de ucuz mallara ihtiyacı kalacak. Daha şimdiden küresel sermaye için eve dönüş çanları çalmaya başladı bile.
Sorun da burada başlıyor. Milyarlarca eğitimsiz insan gücü ile bu yüzyıla giriş yapan ülkeler, küresel gelir pastasından küçülen payları ile baş başa kalacaklar. Pay küçülünce huzursuzluk artar. Bu da ülke yönetimlerine yansır. Önümüzdeki dönemde bir yandan ülke yönetimlerinin otoriterleşmesini, diğer yandan da küresel huzursuzluğun artmasını ve hatta yer yer sıcak temasa dönüşeceğini öngörmek falcılık olmasa gerek.

4 Nisan 2018 Çarşamba

Internet 3.0

Sanayi ve teknolojinin gelişimini evrelere ayırıp numaralandırmak moda oldu. Aslında fena da olmadı. Bir ekonominin hangi evrede olduğunu belirlediğimizde o ekonomi hakkında pek çok bilgiye de anında ulaşmış oluyoruz.
Sanayileşmiş ülkeler endüstri 4.0 la ilgili ekosistemin temel taşlarını yerleştirirken, bazı ülkelerin yatırım önceliklerini sanayi 2.0 ya da 3.0 evresinde yoğunlaştırması ve kaynaklarını bu yönde kullanması o ülkelerin gelişme seviyesi ve potansiyeli hakkında önemli ipuçları vermeye yetiyor. Büyüme rakamları, trafikteki araç sayısı, binalar yollar köprüler, ekonominin büyüklüğü gibi bilgiler bir ülkenin gelişmişlik düzeyini belirlememiz için yeterli değil artık. Dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alan Katar'ın, sanayileşme evrelerinin hiç birinde yer almamış olması bu ülkenin geleceği hakkında bir fikir vermiyor mu? 
Son 15 yılda günlük hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen internet "a" dan "z" ye bildiğimiz her şeyin değişmesine neden oldu. Başlangıçta internet bilgi edinme dışında başka amaçla kullanılmadığı için kısaca internet olarak dilimize yerleşti. Aslında doğru ifade etmek için, internet demek yerine bilgi interneti ya da bilgi ağı dememiz gerekirdi. Zamanla bilgi içerikleri ve kaynakları zenginleşse, multimedya unsurları eklense de internetin bilgi alışverişi için kullanılmasını" İnternet 1.0" olarak adlandırıyoruz.
İnternetin yaygınlaşması ve bilgiye erişimin kolaylaşmasına paralel olarak büyük bir ivme kazanan sınai ve teknoloji alanındaki gelişmeler, evde, iş yerlerinde ve fabrikalarda kullandığımız makinaların "akıllanmalarına" imkân tanıdı. Akıllanan makinalar insana ihtiyaç duymadan birbirleriyle ve insanlarla doğrudan iletişim kurabilmeye başladı. Henüz çok yaygın olmasa da, cep telefonunuzun evdeki kombi ile doğrudan bağlantı kurup, açıp kapatması mümkün. Ev veya işyerindeki güvenlik kameralarının cep telefonunuza düzenli kayıt göndermesi sıradan bir olay haline geldi. Akıllı buzdolabınız varsa, raflarda azalan yiyecek ve içeceklerin yerine yenisini internet aracılığı ile marketten satın alabiliyor. Makinelerin doğrudan birbirleri ile bağlantı kurduğu bu seviye, nesnelerin interneti olarak adlandırılıyor. Kullanılan teknoloji ve amaç, bilgi internetinden farklı ve daha gelişmiş olduğu için bu seviyedeki interneti, "İnternet 2.0" olarak tanımlıyoruz.
Daha önceki yazımızda blokzinciri, "herhangi bir değerin güvenli olarak değişimine imkân veren teknoloji" olarak tanımlamıştık. Nasıl ki teknoloji sayesinde artık akıllı makinalar birbirleriyle doğrudan iletişime geçebiliyorsa, bu teknoloji seviyesinde de insanlar, her türlü mülkiyet hakkını herhangi bir aracıya ihtiyaç duymadan doğrudan alıp satabiliyorlar. Bugün hangi yöntemi kullanırsanız kullanın, mülkiyet hakkını bu derece güvence altına alan başka bir kurum ya da yöntem bulamazsınız. Örneğin; nüfus veya tapu bilgilerimiz blokzincir ile kayıt edilmiş olsa, kayıtların tutulduğu binalar yakılıp yıkılsa yer yarılıp içine girse bile bu bilgileri yok etmek asla mümkün olamazdı.
Blokzincir teknolojisi  internete yeni bir boyut kazandırdı. Bilginin ve her türlü mülkiyet hakkının kayıt edilme, saklanma ve paylaşılma yöntemi baştan sona değişti. İnternete yeni bir boyut ekleyen bu teknolojiyi "İnternet 3.0" ya da varlıkların interneti olarak tanımlıyoruz. Mülki varlıkların herhangi bir otoritenin bilgisi ve onayına ihtiyaç olmadan alınıp satılabilmesi, devletlerin para basma, vergi koyma gibi egemenlik haklarında zafiyet yaratacaktır. Bu nedenle, zamanla blokzincir uygulamalarının yaygınlaşması halinde bugünkü pek çok kavram ve kurumun değişmesi ya da anlamını yitirmesi kaçınılmaz olacaktır.