Bir ekonominin büyümesi; emek, sermaye ve bu üretim faktörlerinin verimliliği ile şekillenir. Bu birleşimin yarattığı büyüme oranı, ülkenin ekonomik performansının temel göstergelerinden biridir. Elde mevcut kaynakların en verimli biçimde kullanılmasıyla ulaşılabilecek en yüksek büyüme oranı ise, o ülkenin potansiyel büyüme oranını ifade eder. Bu potansiyelin, makroekonomik istikrarı bozmadan sürdürülebilmesi bizi sürdürülebilir büyüme potansiyeli kavramına götürür.
Türkiye ekonomisinin büyüme potansiyelini değerlendirmek
için kullanılabilecek birçok yöntem vardır. En basiti, geçmiş dönem büyüme
oranlarının ortalamasını almaktır. Ancak ekonomi durağan değil, sürekli değişen
bir yapıya sahiptir. Bu nedenle yakın dönem performansına daha fazla ağırlık
vererek yapılan değerlendirmeler daha sağlıklı sonuçlar verir.
Gerçekleşen Büyüme Oranları
OECD ve çeşitli bağımsız araştırmalar, Türkiye'nin
sürdürülebilir büyüme potansiyelinin %4 – %5,5 aralığında olduğunu
ortaya koymaktadır. OECD tahminlerine göre potansiyel büyüme %4
civarındadır. Diğer akademik çalışmalar, 2005–2018 arasında bu oranın %5,5,
2017–2018’de ise %4,8 seviyelerine gerilediğini belirtmektedir. Bu
durumda, Türkiye ekonomisinin potansiyel büyümesinin zaman içinde düşme
eğilimine girdiği görülmektedir.
Cumhuriyetin ilk 15
yılında (1923-1938) yıllık ortalama büyüme %7,3 olarak gerçekleşmiştir.1924 –
2011 yılları arasındaki büyüme ortalaması ise yüzde 5 olarak bulunmaktadır.
Türkiye'nin 2011–2023 döneminde gerçekleşen yıllık büyüme oranları dikkate
alındığında ortalama büyüme oranı yaklaşık %4,9 seviyesindedir.
2021–2023 döneminde ise büyüme oranı üç yıl boyunca potansiyel büyüme
oranının üzerinde seyretmiştir:
- 2021:
%11,4
- 2022:
%5,5
- 2023:
%5,1
Bu veriler, Türkiye’nin son yıllarda güçlü bir büyüme
sergilediğini göstermektedir. Ancak bu büyüme, çoğu zaman çeşitli
dengesizlikleri beraberinde getirmiştir.
Türkiye bu potansiyelin üzerine çıktığında, tarihsel olarak
çeşitli ekonomik dengesizliklerle karşılaşmıştır. Geçmişte bu dengesizlikler
daha çok bütçe açığı şeklinde ortaya çıkarken, son yıllarda cari açık
biçiminde kendini göstermektedir. Başka bir deyişle, Türkiye büyümeyi
potansiyelinin üzerinde zorladığında, ya kamu açıklarını artırmakta, ya
da dışa bağımlılığı yükselten ithalat artışlarıyla karşılaşmaktadır.
Sürdürülebilirliğin Yolu: Potansiyeli Artırmak
Türkiye’nin sorunu büyümek değil, büyümeyi sağlıklı bir
şekilde finanse etmek ve istikrarlı kılmak meselesidir. Mevcut
potansiyelin üzerinde büyümek, kısa vadeli kazanımlar sağlayabilir; ancak bu
durum genellikle ardından gelen sert düzeltmelerle kazanımların bir kısmını
geri aldırmaktadır.
Bu noktada Türkiye’nin yapması gereken, potansiyel
büyümesini yukarıya taşıyacak yapısal reformlara odaklanmaktır. Bu
reformlar şunları kapsamalıdır:
- Eğitim,
teknoloji ve işgücü kalitesine yatırım yapılması
- Tasarruf
oranlarının artırılması
- Tarafsız
öngörülebilir hukuk sisteminin yerleştirilmesi
- Vergi
sisteminde etkinliğin artırılması ve kayıt dışı ekonomiyle mücadele
Bu adımlar atılmadan büyümenin zorlanması, geçmişte olduğu
gibi inişli çıkışlı bir büyüme patikasında ilerlememize yol açacaktır. Birkaç
yıl süren yüksek büyümenin ardından gelen durgunluk dönemleri, uzun vadede
Türkiye'nin refah düzeyini yükseltmesini zorlaştırmaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme potansiyeli
yaklaşık %4 – %5,5 aralığındadır. Bu potansiyelin üzerine çıkıldığında
ekonomik kırılganlıkların artması kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu nedenle,
geçici önlemlerle değil, kalıcı yapısal dönüşümlerle büyüme
potansiyelini artırmak, Türkiye ekonomisinin en önemli önceliği olmalıdır.
önüşümlerle büyüme potansiyelini artırmak, Türkiye ekonomisinin en önemli önceliği olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder