Önce bilineni tekrarlayarak başlayalım; Herhangi bir
ekonomik krizle mücadele iki ayaklı olmalıdır. Krize ilk ve ani müdahale para
politikası araçları ile yapılır. Krizin
ateşi düşmeye başladığında mali önlemler devreye sokularak yavaşlayan
ekonominin canlanması sağlanır. Tabi bu reçete ekonomik büyüme dönemlerinde
hükümetlerin mali disipline önem vereceği ve mali yapılarını güçlendireceği
varsayımına dayanır. Ancak son çeyrek yüzyılda hemen hiçbir hükümet bu
disipline uymamış ve popülist politikalar uygulayarak, kamunun mali yapısının
bozulmasına neden olmuşlardır.
2008 finans krizi patlak verdiğinde, hemen hiçbir
gelişmiş ülkenin mali durumu bu boyuttaki bir krize müdahale edecek yapıya
müsait değildi. Sırf bu nedenle 2008 krizi bir çok anlamda ilklere sahne
olmuştur. Krizle mücadelede yalnız kalan para otoriteleri, klasik rollerinin
dışına çıkarak olağan dışı politika önlemleri ile sadece fiyat istikrarını değil, istihdam ve büyümeyi de
ilgi alanlarına dahil etmişlerdir.
Fed bir çok olağan dışı önlemin yaratıcısı olarak
krize müdahalede diğer merkez bankalarına öncülük etmiş ve dolayısıyla krize
karşı alınan önlemlerin ilk olumlu sonuçları ABD ekonomisinde görülmeye başlamıştır.
Ancak henüz tam olarak anlamadığımız nedenlerden dolayı, Fed Avrupa ve Japonya
ekonomilerindeki toparlanmayı beklemeden, parasal genişlemenin tahvil alımı
ayağını sonlandırma kararı aldı. Bize göre zamansız (premature) alınan bu karar çok önemli ve yeni bir sorunu tetiklemiş
görünüyor. Fed’in muhtemelen biraz da iç
politika baskısı nedeniyle uygulamaya koyduğu daralma programı, Japonya ve
Avrupa'nın derinleşen resesyon nedeniyle dozu arttırılan genişleme politikaları
ile birleşince dolara talebin artmasına ve dolayısıyla değerlenmesine neden
olmuştur. Fed’in daha daralma programının ikinci ayağı olan faiz arttırımını
uygulamaya koymadan doların değer kazanmaya başlaması küresel krizin
başlangıcından bugüne kadar harcanan
çabaların boşa çıkması ihtimalini de gündeme getirmiştir.
Ne demek istediğimize biraz açıklık getirelim;
Yukarıda bahsettiğimiz gibi bir çok ülke ekonomik krize bozuk mali yapı ve
yüksek borç oranıyla ‘’hazırlıksız’’ yakalanmıştır. Yüksek borçlu ekonomi için
en büyük risk ekonominin deflasyona girmesidir. Deflasyon borçların katlanarak
artmasına ve ödenemez duruma düşmesine neden olur.
İşte bu nedenledir ki son 10 yıldır, en büyük beş merkez
bankası klasik anti-enflasyonist politikalarını terk etmiş ve anti-deflasyonist
politika uygulamaya başlamışlardır. Sınırsız parasal genişlemenin temelinde
yatan da bu politika değişikliğidir. Peki deflasyon ihtimali, küresel ekonominin
önündeki en ciddi sorun ise, doların değerlenmesinin bununla ne ilgisi
olabilir? İsterseniz ne ilgisi olduğunu hep birlikte inceleyelim:
- Ticarete
konu hemen her ürün ve hammadde dolar cinsinden fiyatlandığı için doların
değerlenmesi işin doğası gereği deflasyonisttir. Çünkü dolara endeksli her şeyin fiyatı
düşeceğinden genel fiyat seviyesini aşağı çeker.
- S&P
500’e kote edilmiş şirketlerin satış ve gelirlerinin en az yarısı yurtdışı
faaliyetlerinden elde edilmektedir. Doların değer kazanması, şirketlerin
dolar cinsinden karlarının düşmesine neden olacaktır.
- Doların değerlenmesi petrol fiyatlarını
da aşağı çekecektir. Kriz döneminde ABD’nin büyüme ve istihdam kaynağı,
kaya gazı ve petrol üretimi olmuştur.
Son 5 yılda petrol üreticilerinin istihdama katkısı 1 milyon kişi
olmuştur. Düşen petrol fiyatı ABD’de işsizliği ve durgunluğu yeniden sorun
haline getirecektir.
- Değerlenen dolar gelişmekte olan ülkeler için de ciddi bir sorundur. Bu ülkelere gelen yatırım fonları artan dolar ortamında karlılıklarını sürdüremeyeceklerinden pozisyonlarını kapatmayı tercih edeceklerdir. Bu durum dış kaynağa bağımlı ülkelerin ekonomilerini, olumsuz yönde etkileyecektir.
Daha pek çok neden sayılabilir ancak sadece bu nedenler bile
önce ABD’de sonra dünyada resesyon ve hatta deflasyon riskinin artması için
yeterlidir. Değerlenen doların bu derece riskli olduğu bir ortamda Fed faiz
arttırmayı uzunca bir süre gündeme alamayacağı gibi, parasal genişleme
programına tekrar başlamayı düşünmesi bile ihtimal dahilindedir. Çünkü, doların
değerlenmeye devam etmesi, yukarıda anlattığımız nedenlerden ötürü küresel
resesyonun ABD’ye ithal edilmesine ve toparlanmaya çalışan ABD ekonomisinde
yeni bir kriz dalgasının başlamasına neden olacaktır.