Toplum olarak eğitime dair yerleşik bir kanımız var: Eğitimi, çocukların ve gençlerin belirli bir yaşa kadar gidip diploma aldığı, sosyalleştiği ve hayata hazırlandığı bir süreç olarak görürüz. Onu genellikle sosyal veya kültürel bir başlık altında değerlendiririz. Peki ya size, bu bakış açısının eksik olduğunu söylesem? Hatta yanıltıcı olduğunu... Çünkü eğitim, aslında bambaşka bir şeyin, doğrudan ekonominin kendisidir.
Eğitim, Sadece Bireyleri Değil… Ülkeleri de Dönüştürür
Bir bireyin iyi bir eğitim alması, onun kişisel ufkunu genişletir, potansiyelini ortaya çıkarır ve daha iyi bir yaşam standardına ulaşmasını sağlar. Bu, madalyonun sadece bir yüzü. Madalyonun diğer ve daha büyük yüzünde ise ülkelerin kaderi vardır. Güney Kore’nin 1960’lardaki fakir bir tarım ülkesinden bugünün teknoloji devine dönüşmesinin ardındaki sır nedir? Ya da İrlanda’nın “Avrupa’nın hastası”yken nasıl “Kelt Kaplanı” olduğuna? Cevap tek bir kelimede gizli: Eğitim. Çünkü bir ülkenin en değerli sermayesi ne madenleri ne de fabrikalarıdır; o ülkenin insanlarıdır.
Çünkü Ekonomi, İnsanla İşler
En gelişmiş robotları da üretseniz, en otomatize fabrikaları da kursanız, o sistemlerin arkasında, o sistemleri tasarlayan, geliştiren, yöneten ve daha iyisini hayal eden bir insan vardır. Ekonomi; binalar, makineler ve rakamlardan oluşan cansız bir yapı değildir. Ekonomi, insanın yaratıcılığı, emeği ve zekasıyla nefes alan canlı bir organizmadır. İşte bu yüzden, o insanın niteliği, ekonominin de niteliğini belirler.
Nitelikli Eğitim, Nitelikli İş Gücü Demektir
Bu denklem çok basittir. Eğer bir ülkede eğitim sistemi, sorgulayan, analitik düşünen, problem çözebilen ve yaratıcı bireyler yetiştiriyorsa, o ülkenin iş gücü de bu niteliklere sahip olur. Bunun ekonomik tercümesi ise şudur: Daha verimli fabrikalar, daha yaratıcı fikirler, daha güçlü şirketler. Katma değeri yüksek ürünler üretebilen, dünyaya teknoloji ve tasarım satan, kendi markalarını yaratabilen bir ekonomi, ancak ve ancak nitelikli bir iş gücünün omuzlarında yükselebilir.
Türkiye’de Milyonlarca Genç Okula Gidiyor… Ama Mezun Olduğunda İş Bulamıyor
İşte burada acı bir gerçekle yüzleşiyoruz. Türkiye, genç nüfusu ve okullaşma oranlarıyla kağıt üzerinde büyük bir potansiyele sahip. Milyonlarca gencimiz üniversite sıralarından geçiyor. Ancak mezuniyet günü geldiğinde, birçoğu ya aylarca iş arıyor ya da aldığı eğitimin tamamen dışında bir alanda, daha düşük bir ücretle çalışmak zorunda kalıyor. Bu devasa bir kaynak israfı değil de nedir?
Peki, neden? Çünkü okulda öğretilenle, işte istenen aynı değil. Sanayi 4.0’ı konuştuğumuz, yapay zekanın meslekleri dönüştürdüğü bir çağda, eğitim sistemimiz hala Sanayi 2.0’ın ezbere dayalı, teorik ve hayattan kopuk alışkanlıklarını sürdürmeye çalışıyor.
Ezberleyen Değil, Düşünen Gençler… Test Çözen Değil, Sorun Çözen İnsanlar Lazım
Başarının ölçüsünü çoktan seçmeli sınavlarda en çok doğruyu yapmak sanan bir sistem, gerçek hayatın karmaşık problemlerini çözebilecek bireyler yetiştiremez. Bizim ihtiyacımız olan, formülleri ezberleyen değil, o formüllerin hangi probleme çözüm olacağını akıl eden gençlerdir. Bizim ihtiyacımız, test tekniğini bilen değil, bir ekibin parçası olarak gerçek bir soruna çözüm üretebilen insanlardır.
Eğitim Olmadan İnovasyon Olmaz. İnovasyon Olmadan da Yüksek Gelirli Ekonomi Kurulamaz.
Bir ülkenin zenginleşmesinin tek bir yolu vardır: İnovasyon. Yani yeni bir şey yaratmak, mevcut olanı daha iyi hale getirmek. İnovasyon; AR-GE, teknoloji, tasarım ve markalaşma demektir. Peki, tüm bunların kaynağı nedir? Elbette eğitim. Merak duygusu köreltilmemiş, yaratıcılığı desteklenmiş, eleştirel düşünce becerisi kazandırılmış beyinler... İşte bu beyinler olmadan inovasyon sadece bir hayaldir. İnovasyon olmadan orta gelir tuzağından çıkmak ve yüksek gelirli bir ekonomi olmak da imkansızdır.
O Yüzden Eğitim Sadece Sosyal Değil… Tam Anlamıyla Ekonomik Bir Yatırımdır
Eğitime harcanan her kuruşu bir “gider” olarak değil, geleceğe yapılan en stratejik “yatırım” olarak görmeliyiz. Okullara, öğretmenlere ve müfredatın modernizasyonuna ayrılan bütçe, bir ülkenin kendine yaptığı en kârlı yatırımdır. Bu yatırımın geri dönüşü; daha yüksek verimlilik, artan ihracat, küresel rekabet gücü ve nihayetinde refah seviyesi yükselmiş bir toplum olacaktır.
Unutmayalım: Kalkınma; önce kafada başlar, sonra fabrikada büyür.